Anne babaların çocuklarını yetiştirirlerken yaşadıkları sorunlardan kendilerini en fazla zorlayanlarından biri; çocuklarının evdeki kuralları hiç önemsemeyen, söz-laf dinlemeyen, başına buyruk hareket eden inatçı davranışlarıdır. Acaba bu inatçı davranışlar, adi gelişim dönemine mi ait, yahut bir davranış problemi haline dönüşmüş hali midir? Ilk Önce açıkça belirtmek gerekir ancak; inatçılık, şehvetli gelişimin bir sonucudur. Elbette sıradan gelişim dönemlerinde yaşanan inatçı davranışlar da, yanlış tutumlar sebebiyle, bir tavır problemi haline gelebilmektedir. Peki, sıradan inatçı davranışlarla, bir tavır bozukluğu olarak inatçılığı nasıl ayırt edebiliriz? Bunun için öncelikle gelişim dönemlerinin nasıl yaşandığına bakalım.
Ilk kritik dönem “birinci yaş dönemi”dir. Çocuk bir yaşından daha sonra yani yürümeye başladıktan ve yavaşça konuşmaya başladıktan sonradan, inatçı davranışlar göstermeye başlar. Anne babanın dediğinin tersini yapmaktan ve kuralları çiğnemekten zevk alır gibidir. Anne “Yapma!” dedikçe, çocuk inadına gözden düşmüş davranışı tekrarlar. Gözünün içine baka baka ayrıca de.
Beğenilmeyen davranışları tekrarlayan bir çocuğun amacı, sizi kızdırmak ve çileden çıkarmak değildir. Niyeti, koyduğunuz kuralın veya istemediğiniz davranışın ne kadar manâlı olduğunu deneme etmektir. Siz benzer olumsuz davranışa aynı tepkiyi gösterdikçe ve bundan taviz vermedikçe gerçeği kabullenir ve sınırları daha pozitif zorlamaz.
Anne-baba bu süreçte çocuğun üzerine fazla artı giderse, çocukla inatlaşırsa, cezalar verirse ayrıca bu kritik dönem dinç bir şekilde atlatılamamış olur, hem de tutum problemi haline dönüşebilir.
İkinci kritik dönem “2,5 yaş dönemi”dir. Kas, kemik ve asap sistemi yönünden yani fizyolojik olarak hızlı bir gelişme gösterdiğinden, uyum sağlamakta zorlanır. Dengesiz, değişken, olumsuz, her şeye ‘Hayır!’ diyen isyancı bir kişilik sergiler. Psikolojik yönden de “hür çabası” içindedir. Takviye istemez, her şeyi kendi başına yerine getirmek ister. Bir yana da her istediğini kendisi yapamadığının da farkındadır. böylece engellenmişliğin gerginliğini yaşar.. Gerçekte bu davranışlarıyla “ben de varım, benim düşüncelerim de değerli ve geçerli” demektedir.
Çocuk, ağır ağır kendi varlığını keşfeder ve kendini kabul ettirmek için uğraş gösterir. Pek fazla dengesiz tavır gösterir. Çok istediği bir şeyi, bir anda “ben artık onu sevmiyorum” diyebilir. Bu dönemde anne ile çocuk arasında en sık çatışmalar tuvalet ve temizleme konusunda yaşanır. Anne babanın oluşturacağı en iyi şey, bir yıldan pozitif sürmeyecek olan bu dönemde, çocuktan sevgisini esirgememek ve zorlama da olsa sabretmektir. Dönem dinç bir şekilde atlatılırsa, çocuk kendiliğinden sakinleşir ve rahatlar.
Üçüncü kritik dönem “4 yaş dönemi”dir. Bu dönemde çocuk kendi başına buyruk, kafasına estiği gibi hareket eden, sağda solda dolaşan, fazla konuşan, istekleri hiç sonsuz, defalarca soru soran ancak cevabını dinleme sabrı göstermeyen, başladığı işi yarım bırakan sabırsız bir çocuktur. Ancak bununla beraber 2,5 yaş çocuğu kadar inatçı değildir. Sabırla soruları cevaplanmalı, istekleri kurallar ve imkânlar dâhilinde karşılanmalıdır.
Dördüncü kritik dönem “6 yaş dönemi”dir. İnatçı ve olumsuz davranışlarıyla sözde 2,5 yaş çocuğu geri gelmiş gibidir. Anne babalar 5 yaşındaki o düzenli ve uzlaşmacı çocuğun nasıl olup da böyle ters bir karakter sergilediğine manâ veremezler. “Bu çocuğa ne oldu, birdenbire huyu çok değişti?” derler. Çocuğun kritik dönemde olduğu unutulmazsa, okula başlama sürecine sağlıklı ve başarılı bir geçilecektir.
Beşinci ve son kritik dönem “ergenliğe geçiş dönemi”dir. Çocuk 12-13 yaşlarında süratli bir cinsiyet hormonları salgısına maruz kaldığından, bu çabuk değişime ayak uydurmakta zorlanır. Küçük şeyleri problem yapar, hemencecik ağlar, çabuk kızar, eleştiriye ve nasihate sert tepki verir. Sizler daha uyarılara ve nasihate başladığınız anda, sıkılmaya ve sizi dinlememeye başlar. Fiziki görünümünü fazla önemser. Tek bir sivilce bile onu hayata küstürebilir. Okul başarısında düşme görülebilir. Odası düzensiz, genelde duvarları posterlerle kaplıdır. Yüksek sesle müzik dinler. Verilen harçlığı beğenmez. Modaya kadar giyinme, erkeklerde saç uzama ve marka takıntısı başlar. Bu dönemde de genç ergen, kişiliğinin kabul edilmesi için çevresindekilerle inatlaşır ve çatışır.
Little Girl Covering Ears ca. 2000
Unutulmamalıdır fakat; bundan önceki kritik dönemleri dinç bir şekilde atlatan, kurallar içinde özgür kalan, anne babanın hoşgörü ve sabrıyla gelişen, sevildiğinden ve değerinde verildiğinden muhakkak, özgüven duygusu gelişmiş çocuklar ergenliğe geçişi kolay atlatırlar.
Şimdi kritik dönemlerle sınırlı kalmayan, tavır problemine dönüşmüş olan İnatçılığı inceleyelim.
Davranış Bozukluğu Olarak İnatçılık
İnatçılığın tavır bozukluğu olarak kabul edilmesi için, sözü edilen yaşların haricen da çocuğun inatçı davranışlarının yoğun olarak sürüyor olması gerekmektedir. İnatçı çocuk, öfkesini dinç bir şekilde yaşayamayan, kendisini açıklama edemeyen çocuktur. Acilen bir davranış bozukluğu olarak inatçılığın nedenlerini inceleyelim.
İnatçılığın Bir Takım Nedenleri:
Somut rahatsızlıklar, geçirilen ateşli hastalıklar,
Çocuğun adi inatçılık dönemlerinde (kritik dönemler) fazla üzerine gidilmesi,
Tuvalet eğitimi sırasında engebeli bir işlem geçirilmesi,
Yemek Yemek yemesi konusunda çocuğun fazla artı üstüne gidilmesi,
Aşırı titiz ve ayrıntılara siklet veren anne modelleri,
Çocuğun isteklerini yerine getirme konusunda dengeli ve sürekli olmayan tutumlar,
Çocuğu “inatçı” olarak etiketlemek,
Anne babaya kızan çocuk, bakımlı bir öç alma duygusuyla inatçılık yapabilir.
Kardeş kıskançlığı, kardeşinin kendisinden daha pozitif sevildiği düşüncesi,
Baskıcı anne-baba tutumu,
Çocuğu inatçılık davranışına iten sebeplerden biri, birçok süre anne-babanın da onunla birlikte benzer dili kullanarak inatlaşmasıdır. İnatlaşmakla, kararlı davranış birbirinden farklıdır. Istikrarlı davranış , istemediğiniz bir davranış yaptığında tutumunuzun her zaman aynı olmasıdır. İnatlaşmak ise, karşılıklılık gütmektir. Sen yatağını toplamadın, ben de sana yemek hazırlamayacağım gibi.
Şimdi anne-babaların çocuğundaki inatçı davranışları olabildiğince azaltmak için neler yapabileceğine bir bakalım:
Çocuk gelişimi ve psikolojisi ile ilgili dürüst bilgilere sahip elde etmek, anne babaların işini kolaylaştıracaktır. Bunun için kitaplardan, eğitim seminerlerinden, anne-baba okullarından veya bir uzmandan destek alabilirsiniz.
Çocuk yetiştirirken olabildiğince esnek, , sabırlı ve paylaşımcı olunmalıdır.
Tuvalet ve beslenme eğitimi dönemlerinde baskıcı ve ısrarcı olunmamalıdır. Annenin tuvalet eğitimi veya yemek konusunda fazla katı ve ısrarcı oluşu, çocuğu dingin direnmeye götürür. Çok karışan, fazla söylenen, teferruatlar üstünde fazla duran, mükemmeliyetçi bir anne, çocuğunu böyle bir savunma yoluna zahmetsizce itebilir.
Çocuğunuz sizinle inatlaşırken, onu cezalandırmak yerine inatlaşma nedenleri bulunmalı ve çözüm yolu bulma yönünde uğraş gösterilmelidir.
Aile, sosyalleşmeyi öğrenebilmesi için kabul edilmiş uygun tavır biçimlerini taşıyan birer model oluşturmalıdır; çocuğuna misal olmalıdır.
Aileler, çocuğun haklı özlem ve ihtiyaçlarına duyarsız kalırken, huysuzlandığında onu başından atmak için yerli geveze beklentilerini karşılayarak inatçı olmasına davetiye çıkarabilmektedirler. Oysaki çocuğa kesin kurallar koyularak, haklı istekleri karşılanırken, yerli yersiz isteklerini karşılamama konusunda kararlı olunmalıdır.
“Hayır” diyen çocukla alay edilmemeli, ceza ile korkutulmamalı, kimin zinde olduğunu ispatlamak için kuvvet kullanılmamalıdır. Bazen çocuk sizin sevginizi, sabrınızı, kendisine ne dek katlanabildiğinizi denemek için “Hayır” diyerek inatlaşabilir. Yerli boşboğaz sinirlenir, bağırıp çağırır ve hele cinayet verirseniz “Haklıymışım, beni sevmiyorlar” diye düşünebilir.
İnadını artı önemsediğimiz, kızdığımız veya üzüldüğümüz süre çocuğunuz, inadı size karşısında bir silah olarak kullanabilir.
Sabahleyin kahvaltısına kalkmak istemeyen bir çocuğun tepesine dikilip “Haydi kalk çayın soğuyor” diye ısrar etmeye lüzum yoktur. “Sen bilirsin, eğer kahvaltıya gelmezsen hem senin için kahvaltı hazırlayamam, öğleye dek aç kalırsın” diyerek seçimi ona bırakabiliriz. Bir veya iki saat sonradan kalkıp kahvaltı istediğinde “Hayır, öğle yemeğine kadar aç kalmayı kendin seçtin, sana kahvaltı hazırlamayacağım” diyerek inadın da bir bedeli olduğunu öğretmiş olursunuz.
Zaten çocuk eğitiminde, cezalara yer verilmemelidir. Çocuk yalnızca yaptığının bedelini ödemeli. Ancak bu layık ödeme, yaşına ve gelişimine uygun olarak olmalıdır. Doğada ceza değil, bedel vardır. Acele etmezseniz, uçağı kaçırırsınız.
Aile büyükleri, çocuk terbiyesine fazla müdahale ederek anne ve babanın işini zorlaştırmamalıdır. Çocuğu dilediği gibi eğitmek, başta anne ve babanın hakkıdır. Bunun olması bizim toplumumuzda gerçekleştirmek biraz zordur; “Anne-babanın yanında çocuk terbiye edilmez” düşüncesi hâkimdir. Meslek birliğine giren aile büyükleri ile bu meslek çok daha kolay oluyor muhakkak.
Çocuğa isteklerini olumlu bir dille açıklama etmesi hatırlatılmalı, haklı istekleri yerine getirilmelidir. Yerine getirilmeyen haksız ve vakitsiz isteklerin sebepleri açıklanmalı; bazı isteklere kavuşmak için adalet etmesi, beklemesi ve sabretmesi gerektiği öğretilmelidir.
Çocuğa isteklerini ertelemesi ve bu istekleri teftiş altına alması konusunda takviye olunmalıdır.
Arkadaşları ve diğer yetişkinlerle nasıl dinç iletişim kurabileceği konusunda tezgâhtar olunmalıdır.
İnatçı olan bir çocuğun inatçılık davranışını pekiştirebilecek ve devamına yol açacak her türlü tavır ve davranıştan kaçınılmalıdır.
Kuralları belirlemede ve uygulamada, aile üyeleri arasında harmoni ve söz birliği olmalıdır; bunda kararlı ve sürekli olunmalıdır. Babanın kızdığı bir davranışı anne gülerek karşılar veya “çocuğun üstüne gitme” diyerek korumaya kalkarsa çocuk neyin dürüst neyin yanlış olduğunu öğrenemez, ama fırsatları kollamayı öğrenir.
Kurallar; gerekli, anlaşılır ve mümkün mertebe az olmalıdır. Düşüncesiz konularda ve ayrıntılarda pozitif kural ve yasaklama getirirseniz bir süre sonra çocuğunuza çok pozitif “Hayır” çağırmak zorunda kalırsınız. Bu da çocuğunuzda, kendisine güvenilmediği ve her şeyi hatalı yaptığı duygusu uyandıracak ve sizinle daha artı inatlaşacaktır.
Çocuğa ne dek fazla “Hayır” derseniz onun inatçılığını körüklemiş, size “Hayır” demesine zemin hazırlamış olursunuz. Bir şey yapmasını istediğimizde ya da sınır koyduğumuzda, sözlerimizi “Hayır” cevabı almayacağımız şekilde ayarlamamız gerekir. Bunu söyleme tarzımız, karoser dilimiz, ses tonumuz, kararlı yüz ifademiz önemlidir. Aralıksız, gerekli-yersiz, sırf biz öyle istiyoruz diye, tanımlama yapmadan “Hayır” dersek, “Hayır” demeyi öğretiriz.
Bir kere “Hayır” dediğiniz şeye, zorlanınca “Evet” deme yanlışına düşmeyiniz.
Çocuğu dövmek ve eskitmek, çok daha kötü sonuçlar doğurabilir ve çocuğunuzu asi konumuna getirebilir. Bundan kaçınmalısınız.
Her cins davranışta olduğu gibi, bu konuda da çocukları etiketlemek yanlıştır. Başkalarının yanına adeta o yokmuşçasına, “Bu çocuk çok inatçı” şeklinde konuşulursa, çocuk da bu etiket üzerinden hareket edip, inatçı davranışlarıyla kibir duymaya başlayabilir. Negatif davranışlarla alaka çekmeye alışan çocuk, zamanla bu davranışı yaşam biçimi şekline getirebilir ve inatçılık kişiliğinin bir parçası olabilir.
Kendi kişiliğinizin inatçı yönlerini bulup, kabullenip, buna çözüm bulmaya çalışır ve çocuğunuza negatif model olmaktan vazgeçerseniz, keza kendiniz keza de çocuğunuz için kayda değer bir adım atmış olursunuz.
Sabırlar ve kolaylıklar diliyorum…
Güzide TÜRKYILMAZ
Uzman Psikolojik Danışman